Şerif Benekçi’nin romanlarında dış göç olgusu: Almanya’da Türk ve Müslüman olmak

1960’lı yıllardan itibaren başlayan Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü süreci, toplumsal tarihimiz açısından önemli bir kitlesel göç hadisesi olarak birçok yazar ve şairin eserlerine konu olmuştur. Şerif Benekçi de 1970’li yılların başında eğitim amacıyla gittiği Almanya’da iki yılı aşkın bir süre bul...

Full description

Saved in:
Bibliographic Details
Published inRumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi no. 21; pp. 280 - 304
Main Author KARTAL, Seda Gül
Format Journal Article
LanguageEnglish
Published 21.12.2020
Online AccessGet full text

Cover

Loading…
More Information
Summary:1960’lı yıllardan itibaren başlayan Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü süreci, toplumsal tarihimiz açısından önemli bir kitlesel göç hadisesi olarak birçok yazar ve şairin eserlerine konu olmuştur. Şerif Benekçi de 1970’li yılların başında eğitim amacıyla gittiği Almanya’da iki yılı aşkın bir süre bulunmuş, bu süre içerisinde göçe dair yaptığı gözlemleri ve edindiği deneyimleri otobiyografik özellikler taşıyan romanları Şimdi Ağlamak Vakti(1986), Bir Şafak Yürüyüşü(1988) ve Kumsalı Olmayan Ada(1990)’da ele almıştır. Göç, farklı toplumları gönüllü veya zorunlu olarak bir araya getiren sosyal bir hareketlilik olduğundan kültürler arası etkileşim ve çatışmalara sebep olmaktadır. Bu açıdan çalışmamızda Almanya’da bulunan Türk ve Müslüman göçmenlerin kültürleşme süreçleri, uyum sorunları ve bu sorunlarla mücadele yöntemleri irdelenmiştir. Şerif Benekçi, göçmenlerin Almanya’daki yaşamlarını, Türk ve Alman toplumları arasındaki kültürel farklılıklara değinerek sosyolojik, bireysel sorunlarına odaklanarak psikolojik, çalışma koşullarına dikkat çekerek de ekonomik boyutu ile değerlendirir. Bunu yaparken her iki topluma mensup birey ve grupların aralarındaki ilişkiyi eleştirel bir bakış açısıyla Türk-Alman, Müslüman-Hristiyan ve Doğu-Batı karşıtlığı üzerinden ele alır. Bu karşıtlıktan kaynaklanan sosyal, ekonomik ve tarihî sebeplerle ötekileştirildikleri ve dışlandıkları bir toplumda Türk ve Müslüman göçmen şahıslar, çeşitli uyum sorunları ile baş etmek zorunda kalırlar. Bu sebeple her açıdan yabancı oldukları bir kültür içinde kaybolmamak için doğal bir savunma mekanizması geliştirerek kendi içlerine dönerler ve Alman toplumuyla etkileşime girmekten kaçınırlar. Bu süreçte kimliklerinin kaynağı olarak gördükleri dinî ve kültürel değerlerini korumaya veya yeniden keşfetmeye çalışırlar. The process of labor migration from Turkey to Germany that began in the 1960s has been the theme of the works of many writers and poets as a significant mass migration event with regards to our social history. Şerif Benekçi also stayed more than two years in Germany to study in the early 1970s, and during this time he covered his observations on immigration and his experiences in his autobiographical novels Şimdi Ağlamak Vakti (Time to Cry Now, 1986), Bir Şafak Yürüyüşü (A Dawn Walk, 1988) and Kumsalı Olmayan Ada (The Island without a Beach, 1990). Because migration is a social mobility that gathers different societies, whether voluntarily or necessarily, it causes cross-cultural interaction and conflict. From this point of view, our study examined the processes of acculturation of Turkish and Muslim immigrants in Germany, problems of adaptation, and methods of combating these problems. Şerif Benekçi evaluates the life of immigrants in Germany psychologically by focusing on their socio-cultural and individual problems, and economically by drawing attention to working conditions while addressing the cultural differences between Turkish and German societies. For this purpose, he discusses the relationship between individuals and groups belonging to both societies from a critical point of view through Turkish-German, Muslim-Christian, and east-west contradictions. Turkish and Muslim immigrant individuals are forced to deal with various adaptation problems in a society where they have been marginalized and excluded for social, economic, and historical reasons arising from these contradictions. Therefore, they turn in on themselves and avoid interacting with German society by developing a natural defense mechanism so as not to dissolve in a culture in which they are strangers in every respect. In this process, they try to protect or rediscover their religious and cultural values, which they see as the source of their identity.
ISSN:2148-7782
DOI:10.29000/rumelide.835476