Çanakkale’de Lâle Devri Yapıları

Özet: Osmanlı sanatında Geç Klasik dönemin sonlarında, sosyo-kültürel çalkantı ve değişim sancılarının içinde doğan “Lâle Devri” üslûbu mimaride de karşılığını bulmuştur. Dönemsel bakımdan, kabaca Sultan III. Ahmed’in (M.1703-1730) saltanat yıllarıyla ilişkilendirilen Lâle Devri mimarlığında; özelli...

Full description

Saved in:
Bibliographic Details
Published inÇanakkale araştırmaları Türk yıllığı Vol. 19; no. 30; pp. 51 - 120
Main Author UYSAL, Ali Osman
Format Journal Article
LanguageEnglish
Turkish
Published Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi 30.04.2021
Subjects
Online AccessGet full text

Cover

Loading…
More Information
Summary:Özet: Osmanlı sanatında Geç Klasik dönemin sonlarında, sosyo-kültürel çalkantı ve değişim sancılarının içinde doğan “Lâle Devri” üslûbu mimaride de karşılığını bulmuştur. Dönemsel bakımdan, kabaca Sultan III. Ahmed’in (M.1703-1730) saltanat yıllarıyla ilişkilendirilen Lâle Devri mimarlığında; özellikle Fransa üzerinden gelen Batı etkileri de hissedilmeye başlanır. Bu dönem Osmanlıların Batı’ya açılma çabalarının somutlaştığı bir süreci tanımlar. Dönemi simgeleyen şahsiyetlerin arasında sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Mehmed Çelebi, İbrahim Müteferrika, nakkaş Levnî, şair Seyyid Vehbî ve şair Nedim gibi yönetici ve sanatçılar ön plana çıkarlar. Başta lâle olmak üzere gül, sümbül, nergis ve diğer çiçeklere düşkünlüğün zirve yaptığı dönemde, Kağıthâne ve diğer yerlere inşa edilen saray ve köşklerin bahçeleri çok çeşitli çiçeklerle süslenmiş; aynı çiçekler mimari bezemede de yerlerini almışlardır. Daha çok başkent İstanbul’daki eserlerle tanınan Lâle devri mimarlığının taşra örnekleri –Nevşehir’deki Damat İbrahim Paşa külliyesinin dışında- pek ilgi çekmemiştir. Son zamanlarda yapılan araştırma ve yayınlar, İstanbul örnekleri kadar görkemli olmasalar da; bu dönemde taşrada inşa edilen binalarda başkentteki modanın izlenmeye çalışıldığını göstermektedir. Aynı eğilim Çanakkale ilindeki Lâle Devri yapılarında da gözlenmektedir. Bu dönemde Çanakkale ilinde inşa edilen eserler: Lapseki-Umurbey’de Hacı Süleyman Çeşmesi (M.1718-1719), Gelibolu Telli Çeşme (M.1725-1726), ve Babakale yapılarıdır (Hırzü’l-bahr Kalesi, ulu câmi, çifte hamam ve çeşmeler). Gelibolu’daki Hançerli Çeşme bu dönemde tamir edilmiştir. Babakale Ahmed Ağa Çeşmesi (M.1739), Bayramiç’teki Dede Çeşmesi (M.1739) ve Bayramiç Çarşı Hamamı (Çifte Hamam) (H.1155/M.1742), aynı üslûbun geç yansımaları olarak görülebilirler. Bu arada kronolojik ve üslûp açılarından tartışmalı olan Bayramiç Çarşı Camii, Bozcaada Alaybey Camii, Kilitbahir-Havuzlar mevkiindeki kitabesiz çeşme ile Babakale Hanım Çeşmesi, Babakale Yukarı Çeşme, Umurbey Kadı ve Kavga çeşmeleri makaleye dahil edilmemişlerdir. Söz konusu yapılar 2005 yılından beri yapmakta olduğumuz yüzey araştırmalarında etraflıca incelenmişlerdir. Bunlardan Umurbey Hacı Süleyman Çeşmesi’nin sadece kitâbesi mevcuttur. Çeşme muhtemelen 20. yüzyıl başlarında yıkılmıştır. Gelibolu Telli Çeşme İbrahim Paşa’nın damadı Kaymak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kaymak Mustafa Paşa’nın bu bölgedeki asıl imar faaliyeti, Baba burnu üzerinde yaptırdığı Hırzü’l-bahr Kalesi ve kurduğu kasabadır. Kale içinde hamam ve mescit de yaptıran Mustafa Paşa; sahilde ve kasaba içinde çeşmeler yaptırmış; bir ulu cami ve çifte hamam inşa ettirmiştir. Sahildeki çeşme; hazneli mimarisiyle dönemin meydan çeşmelerinin mütevâzi bir temsilcisidir. Meydanın güneyindeki çeşme de aynı tarzdadır. Fakat iki cephesi, sonradan yapılan binalar tarafından kapatılmıştır. Ulu Cami, ahşap direkli ve tavanlı mimarisiyle; kökeni Selçuklu devrine kadar inen bir geleneğin uzantısıdır. Fakat ahşaplar üzerinde herhangi bir boyalı bezemeye sahip değildir. Çifte hamam, halvetsiz sıcaklık düzeniyle ve graffitileriyle ilgi çeker. Kale, 18. yüzyıldaki silah ve savunma teknolojisindeki değişime uygun bir mimariyi yansıtır. Ortaçağ kaleleri gibi yüksek duvarlara sahip değildir. Belli bir noktayı savunma amacına uygun yapılmıştır. Kale ve caminin kitâbeleri şair Seyyid Vehbî tarafından yazılmıştır. Bayramiç’teki çifte hamam da halvetsiz tiptedir. Yapının soyunmalık ve ılıklık kısımları yıkılmıştır. Sıcaklık kubbelerinde sıva üzerine baskı tekniğiyle yapılmış rozetler göze çarpar. Bugün Hâdimoğlu Konağı’nda korunan mermer kitâbe bu yapıya ait olmalıdır. Söz konusu kitâbenin hamam ile ilişkisi ilk kez tarafımızdan ileri sürülmüştür. Bu yapılarda özellikle mimarî bezeme açısından dönemin sanat anlayışının izlendiği dikkati çeker. Bilhassa Babakale Yalı Çeşmesi, Gelibolu Telli Çeşme, Gelibolu Hançerli Çeşme ve Bayramiç Dede Çeşmesi’nin cephelerinde mermer üzerine işlenen motif ve kompozisyonlar, Lâle devri üslûbunu yansıtırlar. Bununla birlikte Bayramiç Dede Çeşmesi ve Bayramiç Çarşı Hamamı ile Babakale Ahmed Ağa ve Biga Mustafa çeşmelerini Post-Lâle devri örnekleri olarak görmek gerekir. Abstract "Tulip Period" style, which was born into a time of socio-cultural turmoil and changes during the Late Classical period of the Ottoman art, has found its counterpart in architecture as well. On the architecture of the Tulip Period, which is roughly associated with Sultan Ahmed III's (1703-1730) reign, Western influence, especially from France, also begins to be observed. This period defines a process in which the Ottomans' attempt to open to the West became concrete. Among the prominent figures of the period are the executives and artists such as grand vizier Nevşehirli Damat Ibrahim Pasha, Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Ibrahim Muteferrika, miniaturist Levni, and poets Seyyid Vehbi and Nedim. In this period, when the fascination with flowers such as rose, hyacinth, narcissus and especially tulip peaked, the gardens of palaces and mansions built in Kağıthane and other places were decorated with various flowers; these flowers have found a place also in architectural decoration. The provincial examples of the architecture of the Tulip Period, which is mostly known for the artifacts in the capital city of Istanbul, did not attract much attention except for the Damat Ibrahim Pasha complex in Nevşehir. Recent research and publications indicate that the fashion of the capital city was traced in the buildings in the provincial area during this period, even though they are not as splendid as the examples of Istanbul. The same trend is also observed in the structures of the Tulip Period in Çanakkale. The buildings constructed in Çanakkale during this period are Hacı Süleyman Fountain (1718-1719) in Lapseki-Umurbey, Gelibolu Telli Fountain (1725-1726), Babakale structures (Hırzü'l-bahr Castle, Ulu Camii, double baths and fountains). The Hançerli Fountain in Gelibolu was repaired during this period. The Dede Fountain (1739) and Çarşı Hamam (Double Bath) (1742) in Bayramiç, may also be seen as a late reflection of the same style. Moreover, the buildings controversial in terms of chronology and style (Bayramiç Çarşı Mosque, Bozcaada Alaybey Mosque, a fountain not inscription in Kilitbahir-Havuzlar, Babakale Hanım Fountain, Babakale Yukarı Fountain, Kadı and Kavga fountains in Umurbey) are not included in the article. These structures have been extensively examined in the surface researches we have been carrying out since 2005. Umurbey Hacı Süleyman Fountain has only an inscription. The fountain was probably destroyed in the early 20th century. Gelibolu Telli Fountain was built by Kaymak Mustafa Pasha, the son-in law of Ibrahim Pasha. Kaymak Mustafa Pasha's main reconstruction activities in this region are Hırzü'l-bahr Castle, which he built on Cape Baba, and the town he established. Mustafa Pasha who built a bath and a mosque within the castle, got fountains built on the coast and in the country beside a grand mosque and a double bath. The fountain on the beach is a modest representative of the square fountains of the period with its elaborate architecture. The fountain in the south of the square is in the same style. However, its two sides were closed by the buildings constructed later. Ulu Cami (Great Mosque), with its architecture containing wooden masts and a ceiling, is an extension of a tradition that goes back to the Seljuk period. But it does not have any painted decoration on its wood. The double bath attracts attention with its tempperiodture pattern without private rooms and graffiti. The fortress reflects an architecture complying with the change in weapons and defense technology of the 18th century. It does not have high walls like medieval castles. It was designed to defend a certain point. The inscriptions of the fortress and the mosque were written by the poet Seyyid Vehbi. The Çarşı Hamam (baths) in Bayramiç is also of the style without a private room. The parts of the structure for undressing and tepidity were destroyed. On the tempperiodture domes, rosettes made with the printing technique on plaster attract the attention. The marble inscription preserved in Hadimoğlu Mansion today must belong to this structure. The relation between bath and aforementioned the inscription has been suggested by us for the first time. It is noteworthy that the artistic style of the period is followed in these buildings, especially in terms of architectural decoration. In particular, the motifs and compositions on marble on the facades of Babakale Yalı Fountain, Gelibolu Telli Fountain, Gelibolu Hançerli Fountain and Bayramiç Dede Fountain reflect the style of the Tulip Period. But, Bayramiç Dede Fountain and Bayramiç Çarşı Hamamı (bath), Babakale Ahmed Ağa Fountain and Biga Mustafa Fountain should be seen as examples of the post-tulip period.
ISSN:2148-0877
DOI:10.17518/canakkalearastirmalari.888448